takıntılar.
gene başladı. bir ara limona, sonra zencefile, sonra çörek otuna, yumurtaya ve tuza kafayı takmıştı. yiyecek olarak.
bir ara içinde limon olmayan bir şey yemen içmen mümkün değildi evde. çaya suya her türlü yemeğe dolduruyordu limonu; hadi bunlar gene iyi: bir gün kapmış yarım limonu sessizce bana yanaşıp gafil avlamak ister gibi :gözüme sıkacak oluyor! matmış gözlerim benim hiç feri yokmuş parlasın diyeymişmiş!! bir arada sabahın köründe burnuma dayıyordu sade limon suyunu. tamam iyilik var özünde ama sonuçları asla aklına gelmez. sorsan da dünyanın en bilinçli en düşünceli insanı. midesi hassas gastrit geçmişi olan biri bomboş mideye limon içebilir mi?? anlatamazsın bari kahvaltıdan sonra içeyim . yok televizyonda boş mideye içilecek diyormuş.
bir de arsızca bir ısrarcılığı vardır ki sırf istediği şey olsun ona göre gerisinin bir önemi yok.
sonunda tabi azdırdı midemin gastritini. öyle güzellikle söylemekten de anlamaz: inatçı sabit fikirli. kavga edip terslemez küstürmezsen caymaz asla: elini versen kolunu kaptırırsın anneme. güya iyilik için vitamin olsun diye ama midem ağrıyor asitli şey boş mideye içilir mi? anlatamazsın. ee sonunda gene doktorluk oldum. gayet de pişkin beni suçluyor. tabi ona kalsa kendisi doktor gibi olmuş zaten gitmeme gerek yokmuş: sarımsak yersem geçermiş.
hah ondan sonra antibiyotikli diye sarımsağa taktı. işe gidecem yiyemem anlamaz. konuşmaz ağzımı açmazmışım!! ne güzel çözümler! zamanında da sivilcelere uygulamak için elinde sarımsak evde beni kovalar beni nankörlükle suçlardı. güya iyilik. kokarca gibi gezeyim. tabi için için daha iyi diye düşünüyor; tenefüse çıkmam konuşmam kimse beni önemsemez hatta konuşmaz alay eder. köşemde otururmuşum!! öyle olsan da seni yani beni işte pısırıklıkla suçlar!! kendisi çok sosyalmiş çok popülermiş!! ben hiç değilmişim!! ne kavgalar ne kavgalar. bir de salakmışım gibi gizlice yedirmeye kalkardı: tostuma sürmüş mesela. kokarsam kokayımmış sanki de çok da matah bişeymişim!!
sonra bu sarımsak kozunu başka zamanlar kullandı, demek bir kaç kere sarımsaklı bişeyler yedik diye çıkmamışım evden. ne zaman ertesi gün bir şey yapacak olsam çaktırmadan dayar sarımsağğı.
hayır hiç evden çıkmasan sosyalleşmesen de pısırık asosyal der bana. oysa kendsi çok sosyalmiş çok popülermişmiş. ee çıkmayayım diye sürekli sabotaj halindesin??
ona göre kendi belirlemeli nereye ne zaman ne kadar ne şekilde çıkacağımı! ama asla anlamayacağım beni kukla gibi oynattığını karıştığını anlamayacağım. öyle olunca da sıkılıp gene suçlar pısırıklıkla!!
ya da her gittiğim yere benimle gelecek.
bu da bir ara saplantı olmuştu. sürekli peşimdeydi. bahanesi de sıkılıyorum değişiklik istiyorum ben de! ya da 5 dakika kalır kalkarım. ama ne mümkün. sohbeti de ele geçirir saatlerce karamsar konuşmalar herkesin içini bayar kendi ohh rahatlar. sonra da hadi gidelim diye tutturur bana çocuk gibi. kendi konuşamayıp uyamayınca ortamı ele geçirince benim keyif almamı engellemeye çalışır.
artık gideceim yerleri falan önceden söylemez olmuş, ani kararlarla hareket eder olmuştum gelmesin diye. insan kendi arkadaşlarıyla yaşıtlarıyla takılmak istoyor değil mi.
tabi kendine göre o çok hoş sohbet biri! kimseyi konuşturmuyor ki! nesi sohbet? üstelik hep eskilerden hep karamsar negatif konulardan bahseder.
baktı ben ani kararlarla çıkıyorum bu kez sabotajlar uydurdu: sarımsak yedirmek, olmazsa saçın kötü demek, havanın gıcıklığından bahsedip moral bozmak: hiç mi kanmadım tam kapı ağzında tadım kaçsın diye son çalışmaları yapar: götün büyük saçın olmamış başka bir şey giyseydin ya da sıcak-soğuk anlayışına göre giydirmeye çalışarak sinirimi bozmak.
eğer gideceksem de asla eğlenmeyeyim keyif almayayım!!
mesela eğer ben kendim için işe giderken yada bir buluşma için hazırlanıyorsam dırdırdır tepemde sigara tüttürerek söylenir: boyanmama gerek yokmuş sanki bir boka gidiyormuşum!!
ama kendi için bir yere gidilecekse kukla gibi giydirmek ister beni; plan yapar ne giyeyim ne süreyim!
başka bir dönem de çörek otsuz bir şey yiyemedik. gene o bir derece kokmuyor. ama suyun içinde bile çörekotu! aklınıza gelecek gelemeyecek herşeyin. bir donum kalmıştı çörek otsuz!!
sonra beterleri geldi yiyecek takıntılarının: yumurta.
iyi ki bir faydalarını duymuş. gına getirecek kadar çok yumurta yedirir oldu. hatta sonradan aşırı mantıklı annem bunu tuz takıntısıyla birleştirdi. geçen senelerde bir sabah bana 9 yumurta haşlamış dilimlemiş ve tuza bulamış. altı üstü tamamen tuz kaplı! gastrit bir yana yüksek tansiyona kendi gibi meyilliyim ama 9 aşırı tuzlu yumurtayı yiyecem sabah sabah!!!! daha da üzülüyor az buluyor 12 tane olsaymış!!! sabah yiyemezsem okula götüreyimmiş arada ağzıma atarmışım???
kendi yüksek tansiyor ve reflüden çok tuz kullanamadığı için bir tuz saplantısı oldu. bana yedirecek. ısrarla tuz at der mesela. istersen tuz at diye defalarca tekrarlar beynine işlemek için. elde edemezse kendi atar fazla fazla tuzu.
zararları da çok. üstelik ben de de var tansiyon. inme mi geçirem?? çaktırmadan tabağıma tuz serper olmuştu illa kendi istediği olacak sonucu ne olursa olsun!!
ne kavgalar ne münakaşalar. beni de nankörlükle suçlar işine gelmezse benim iyiliğim içinmiş!!
baktı ben atmıyorum kızıyorum çaktırmadan tabağıma tuz ekme sevdası geliştirdi. ama az da ekmiyor delilercesine boca ediyor.
çocuk gibi inatçı. böyle gıcık aksi veletler olur ya onlar gibi. yenecek gibi değil yani zehir resmen. faydaları da vramış ama kendi hiç yiyemiyormuş ben yiyeyimmiş!!! sonunda eğer tuz atarsa fazladan yemekleri gidip acımadan çöpe döktüm de defalarca anca ders aldı.
şimdi diyeceksiniz ki annecim ben istersem ekerim tuz ihtiyaç duymuyorum çook güzel olmuş yemek desen. sanki demedik!! ama az tuz koymuş benim tuza ihtiyacım varmış!!! kabul etmez. gene eker. güzellikle söylemekten anlamaz annem. bir ara katlandım onun istediği gibi tuzlu yedim; ne oldu? tansiyonum fırlak fırlak gezdim. hiiç de suçluluk duymaz hiç kendinde kabahat bulmaz. gayet pişkindir. kafama silah mı dayamış yemeyeymişim. bunlara rağmen hala arsızca fazla fazla tuz eker tabağıma! ani tansiyon yükselmesinden gebereyim istiyor herhalde!!!
zamaınında da böyle böyle kilo aldım. emekli olunca ya da yakın zamanlarda kafayı pasta börek çörek kekle bozmuştu. sürekli tıkınmamı ister. güya iyilik. zaten buluğ çağı zaten hormonlar saçmalıyor zaten sınav stresi: saat başı dibimde biter elinde dopdolu bir tabakla koca bardak kolayla. çalışırken yermişim.
hem ne yapıyorum diye kontrol ediyor: ya çalışmak yerine kendime dokunuyorsam??? hem aç kalmayayımmış? sanki 3. öğün yemek yemiyoruz!! ama ara öğünler de önemliymişmiş.
yemezsen de kızar küser nankörsün! saatlerce uğraşmış ayakları beli ne kadar ağrımış ne kadar masraf yapmış hiç düşünmüyormuşum!! sonra da kilo alınca götün kocaman der!!
sanırsın kendinşn değil!!
işine geliyordu tabi biraz da. ne kadar çirkin ne kadar itici bakımsız olursam o kadar dikkat çekmem. erkekler beni beğenmez. aklı sıra korumuş oluyor beni.
ne güzel özgüvensiz olsam hem kimse iplemez beni hem sözü geçer istediği gibi.
tabi bir ara da kendine dokunmak diye birşeye kafayı takmıştı bi yerlerden duymuş.
sürekli bir arkadaşının kızının başına gelenleri misal verir: hayali hikayeler tabi senaryo hepsi.
kendinden o kadar iğren nefret et ki banyoda keselenirken bile tiksinti duy bedeninden aman mastürbasyon falan yapar da kızlığı bozulur.
beraber yatacaktık bir zaman da üçümüz. en küçük kımıltıda ne yapıyorsun der. put gibi yatacakmışız. ama kendi deli yatar sürekli kolu bacağıyla çarpar.
evet didişmekten zevk alıyor en çok da benimle. ablamı da eleştirdiği kızdığı kırdıpı olurdu ama ona karşı hep bir tık daha anlayışlıydı. bana karşı ön yargılı her zaman. ona göre asla ayırt etmiyor kızlarını ama hikaye. bal gibi de ayırır. hala da öyle.
geçende daha mesela. ablam dedi ki artık watsons gratis gibi yerlerden makyaj malzemesi almıyormuş hiç: artık sadece sephora gibi yerlerden kaliteli malzemeler kullanıyormuş. aaahh nasıl da hayran hayran bakıyor kızına onaylayarak da. ne kadar akıllı bilinçli bir kızı var onun. ama ben sephora'ya girecek olsam canı sıkılır söylenir. pahalıymış da kazıklıyorlarmış da gereksizmiş de. gizlice alsam da dırdır. müsriflik boşa çarçur paraları!! kendi kullanmayacağı havlular yatak örtüleri nevresim takımlarıyla doldururken evi naylon perdelere sayarken paraları çarçur değil ama. ablam kendine lamer'den krem almış döşüne bile sürüyor kırışmasın diye ama bana nivea kremi fazla görüyor mesela.
asla da duymak istemez çifte standartlı olduğunu!! ablam da duymak istemez elbet. neden kaçsın huzuru=? naparsanız yapın ayol kime ne?
sağolsun annem benle ilgili şeyleri hep ucuz dandik boktan diye görür. herkese yakıştırır kaliteyi lüksü ama bana gelince bim de de var!!!
istersen diyor sevgili ablacığım marabasına sadaka verir gibi bir torba dolusu malzemesi varmış bana versinmiş. annem iyice memnun tabi. ay akıllı bilinçli evladı üstelik bir de bonkör!!!
tabi tam bana göre kalitesiz dandik şeyler!!
ben pahalı lüks kaliteli bişey alsam sırf dırdırla kalmaz bir de sabote eder annem. bayılır benim eşyalarımı ona buna peşkeş çekmeye....
davranış olarak bir ara kimse kalçama bakmasın diye aşırı dibimden arkamdan yürümeye kafayı takmıştı sürekli kalça hareketlerimi izliyor ve beğenmiyordu!! tuhaf hareket ediyormuş götüm!! sanki bir taraf daha gevşekmiş??? ohooo çeşit çok saplantıları takıntıların.
bir zaman da bugün okula gitmeyeceksin değil mi demeye takmıştı. her sabah umut ediyor ki gitmeyeyim. sanki suratıma da bayılıyor. arkamdan ablama meymenetsiz diyor.
neden meymenetsizim acaba!? bana herkes istediği gibi davranacak kırar mıyım sıkar mıyım üzer miyim hiiiiiiç düşünmeden ama ben ahmakcasına gülücükler saçacağım!! ama gülümsedein mi güldün mü neşeli oldun mu da beğenmez. gülüşüm çirkinmiş mesela dişlerim yamukmuş!! ne biçim kırışıyormuşum? haa zaten gülecek de bir bok yokmuş!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder