24.10.2016

Her zaman aynı şeyler; balık-kılçık fobisi.

ezberlenmiş gibi ben ezberledim.

Hep aynı şeyleri söyler. Hem de ilk defa söylüyormuş ben ilk defa duyuyormuşum gibi!!???

Asansöre binerken; Asansör sallanıyor.

Apartmandan çıkarken; bizim bu bina çıkışı da çok esiyor.

Bina kapısına çok ağır der.

YürüyorsaK, ay bu çöp tenekeleri de kokuyor, bu sokakta da ney nerden geliyor belli değil, ipsiz sapsızlar geçiyor hep buradan, tehlikeli aslında bu sokak yalnız geçmemek lazım, bu çöp tenekelerinin etrafını da hep kirletiyorlar.

Her zaman geçtiğin yerler, gördüğün şeyler hakkında her zaman aynı şeyleri ilk defa duyuyormuşum gibi söyler, hiç şaşmaz!

Markette hep balıkçının oradan geçerken bana dönüp; bir başka bir tavır takınıp: hani sanki deniz ve balık aşığı, uzmanı havalarında; sanki çok ama çok seviyormuş gibi bir tavırla:

Nazlıı?! Balık alalım mı? Çok besleyici aslında çok faydalı! Der yüksek sesle.

Duyanlar balık sever bir insan sansın. Ve kendisi almayı çok istiyor ben istemiyorum izin vermiyorum sansın diye. Kimse duymasa bile kendini kandırıyor.

Aslında çok faydalıymış balık! Aa hiç duymadım hiç bilmiyorum, ne de olsa salak Nazlı'yım?!

Şöyle yararlıymış böyle faydalımış anlatıyor da anlatıyor, yemek lazımmış da.

Hani kendi inanılmaaaaaz seviyor yemek istiyor hergün yiyebilir de ben Nazlı istemiyor yedirmiyorum! öyle bir tavırlarda.

Her balık kısmının yanından geçerken böyle roller keserek yüksek sesla sorar alalım mı???

Kendi de rol kestiğinin farkında değil de almak istiyor sanki?!

Ne zaman alsak tüm günü zehir eder bana da kendine de!

Nefffffreeeettttt ediyor balıktan neffret!

Çok ciddi fobisi var aslında. Durduk yere kılçık kelimesini duysa bile huylanıp sövmeye başlar!

Hani bu ben bilmem gibi de rollerde: anneciği iyi beslenmek istiyor ama şeytan evladı izin vermiyor işte!

Al desem saf saf alacak anlamayacak: sonra evde bir fırtına kopar: kılçık fobisi küfür seansı.

Ne zaman balık yemeye kalksak zehir zıkkım!

Sofrada sürekli küfreder, herşeyi bir sinirle masaya çarpar, beş karış surat, sanırsın b.k yiyor gibi tiksintiyle de bakar!

Hatta bazen söverek masaya fırlatır kalkar yemez! Hatta tabağına öğürerek tükürür!

Hayır bana da zıkkım eder, hatta önümden alır yemeyeceğiz atacağız diye haykırır!

Ben yiyorum! Yemeyeceksin! Bir daha alanın Allah belasını versin! Demişti en son!

Nasıl sinir nasıl korku nasıl isyan; abartılı ve teatral!

Ama başkasına anlatırken; tamamen aksi işte markette rol kesmesi gibi.

Durduk yere kılçığı düşünmek bile çileden çıkarır ama başkasına inanılmaz rol yapıyor: balık ve deniz aşkığı! Ama alçak evladı Nazlı istemiyor, ya da kılçıktan 'hoşlanmıyor'!??????

Ha o son balık aldığımızda yedirmedi ve balığın soyuna kıran girsin diye beddualar yağdırdı! Balığa yararlı diyenin de yemek lazım diyenin deeee..... Bir daha alanın daaaa!

Ama her balıkçının önünden geçerken rol kesip bana da saf saf bakar.

Yiyebilecek misin yine attırma da çöpe.

Ben mi??? (yok nenem, kılçık fobisini unuttuğundan değil, başkalarına rol mesele)

hıı kılçıktan hoşlanmazsın ya annecim.

Ama napalım Nazlı yararlıı! Çok faydalıymış almak lazım Nazlı! Yanl ben sen iyi beslen diye diyorum! (ben istemiyormuşum gibi numaralar).

Hani beni çok düşünür ya?! Kendi kılçıktan hoşlanmıyor ama naapsın benim için fedakarlık yapacak! Ama evin içi dumanaltı oluyor hiiiiç umrunda değil!???

Çocukken bile doğru dürüst balık yemedik bu fobi yüzünden; hani dar gelirli sayılırız memur ailesi ama arada alınmaz mı?? Hayır!

Zaten alsak da zıkkım olurdu! Bizimkileri de illa kendi ayıklayacak, biz yapamazmışğz zeka özürlüyüz ya! E yorulur sıkılır ve söve söve yapar!

Ne iştahın ne moralin ne keyfin kalır; hele bir yeme hele bir! öleceğini bilsen yiyecen, yoksa senden kötüsü yok!! Nankörsün hainsin ohoooo.

Hayır ayıklanmışı yerkende büyük korkuyla bizi izler; azarlayarak korkutarak hğzlı yemeyin ya kılçık varsa diye söylenir. Ağzımızı iğrenmeyle korku arasında bir halde ifadeyle izler. Zaten balık balık gibi değil ki didilmekten bebek maması gibi!

Resmen kabus, travmaydı bizim evde balık yemek; hala aynı.

E dil balığı, ton balığı, lagos, somon falan yiyin diyeceksiniz: farkı yok ki ona göre!

Onlarda da aynı travmatik, fobik, aşıırı tepkiler.

Hani çocukken birinin kılçık yüzünden ölümüne şahit olmuş sanırsınız; hayır. Hatta sordun mu çocukluğunun ne kadar iyi geçtiğiyle övünmesinin yolunu açmış olursun!! Muhteşem yaşamış inanılmaz beslenmiş falan.

Bize gelince travmatik olay silsileleri!

Aksi gibi ne zaman ablamlar gelse, biz gitsek, akraba buluşması olsa; tuttururlar da balık yiyelim!

Bigün ablama bana işkence olsun diye mi hep balıkçıya gidiyoruz dedim. Salak gibi bomboş baktı suratıma saf saf; aynı annesi gibi! Tuhaf bir anlamazlık var ikisinde de. Tabi ablam evliler sınıfından üstün ırktan olunca bu krizler artık pek yansımıyor ablama; bana söküyor nazı niyazı!

Hem bana ayıklatır hem de 'e soğumuş buu' diye çocuk gibi dudak büküp mızmızlanır.

Sıcak yemekten ağız yanması da böyle bir fobi; korkudan başı titriyor. Aman ağzım sıcak yemekten yanmasın ama ayının tekiyle görev gibi evlenip hayatıma sçılsın?! Sadece kendi korkuları endişeleri istekleri planları zevki vb geçerli ve önemli!

Bi de kendi davranışının- ikileminin yüzüne vurulmasından o kadar gıcık kapıyor ki; komik bir şekilde sanırsın şımarık, kaprisli, kıskanç ve mızıkçı bir çocuk! öyle bir tavırla buruşturur yüzünü.

Bunun yerine ben annesinin iyi beslenmesini istemeyen, balık yedirtmeyen kötü bir insan-evlat gibi görünmeme bayılıyor.

Balıkçının önünde çocuksu bir rolcü saflıkla 'Nazlıı? Balık alalım mı çok faydalı akşam yeriz ha' diyor. O zaman esas beklediği benim surat asıp hayır demem; tam istediği izlenim çıkacak o zaman.

Alalım desem de alıyor ama evde bir nefret fırtınası!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder