annem çok heyecanlı şu an, mutlu da. bir yandan pofur pofur sigarasını içiyor, bir yandan yazlık denen küçük cehennemin her köşesini çabucak turluyor. tabi ki bir yandan da konuşuyor, plan yapıyor.
ne mi oldu. evleniyorum mu sandınız?
hayır pazara gideceğiz!!!
tabi sigara kavgamız çoktaaaaaan uçup gitmiş aklımdan. zaten evde kaçacak yer az; o yüzden çok sevdi burayı kışında kalalım diyor; her an gözünün önünde elinin altındayım!!!
sanki başka odalarda çok akıl almaz işler yapacağım da!! ama her an bişey isteyip mütemadiyen konuşmasını dinleyecek biri var böylece. benim görevim sadece onay cümleleri kurarak koyun gibi oturmak.
_______________________________
bir de bana evlen diye ısrar ediyor sonra ben yokken bişey yapamıyor, bişeyleri karıştırıyor ve yüzlerce planı hep iki kişilik. e ben evlenince napacaksın dedim bir gün böyle planlarını sıralarken; bakakaldı yüzüne ma ne alaka der gibi. tabi anneme göre değişen çok az şey olacak. kocam gider gitmez annem gelecek gene kaldığımız yerden devam, hayatımdaki tek fark artık gündüzleri anneme sunduğum hizmet ve kölelik geceleri kocama şeklinde sürecek.
tabi bu arada annem ve kaynanamla görümcelerimle uğraşacağım; onların kavga, çekişme ve yarışlarını sabırla izleyeceğim. çünkü ülkemizde genelde evlilikler iki kişi arasında olmuyor iki aile arasında oluyor. bir süre sonra evlilik iki ailenin adeta sidik yarışına dönüşüyor. genelde kadınlar arasında geçen bir yarışma. kim daha çok söz geçirecek evladına, kimin daha çok olacak dedikleri, kim hangi taraf daha zengin, kültürlü, akıllı, sosyal, eşyaları daha güzel, çevresi daha geniş vb. yarışları sürecek ta ki evlendirdikleri evlalarının arası iyice açılıp evlilikleri bozulmaya yüz tutuncaya kadar.
nerden nereye geldim yaaa.
neyse ablamda öyle oldu işte oradan biliyorum. annem başlarda çok uğraştı genç evlenmesin okulu bitmeden, hayatı mahvolacak diye ama eniştem engellemeyeceğine, tam tersine destekleyeceğine söz verip annemi yağladıktan sonra duruldu annem. tabi bu sefer de düğün merasiminde kimin dediği olacak yarışması başladı. aileler neden böyle algılıyor acaba. maddi destek sağladıkları için herhalde. çocuklarının değil kendi hayallerinin gerçekleşmesini istiyorlar. muhtemelen kendi hayalleri kendi düğünlerinde gerçekleşemediği için çocuklarının evliliği-düğünü onlara ikinci bir fırsat gibi geliyor hayallerini gerçekleştirme yolunda.
bu özeti elbet ablamın evliliğinin; 10 küsür yıllık süreç tek yazıya sığmaz. ama o kadar uğraştılar ki senelerce iki kaynana, sonunda ablam gibi yumuşak huylu eniştem gibi uyumlu ve anlayışlı birinin bile arası bozuldu.
daha önce de aileler yüzünden kavga etmişlerdir muhakkak ama ailelerin daha doğrusu annelerinin umrunda olmadı, çekişmeleri hep sürdü. mesele kendi aralarındaki yarıştı; kimin çocuğu daha çok söz dinleyecek annesinin yarışı. işi gücü bıraktılar, çocuklarının duygularını falan da; varsa yoksa kendilerinin çekişmeleri, yarışları, birbirlerine kendilerini ve evlatlaını ne kadar iyi ve söz dinleyen olarak yetiştirdikleri gösterileri.
sürdü kaç sene aralıklarla; bir şiddetlenip bir durgunlaşarak. ta ki ablamla eniştem boşanmanın eşiğine gelinceye kadar.
hatta ikisi de avukata gitmiş. sonra anlayınca durumu bir süre de birbirini suçlama dönemi başladı. kimin yüzünden boşanıyorlar. elbette her zaman ve tamamen karşı taraf suçlu görüldü.
çoğu anne öyle galiba; bunu kızının evliliği-hayatı olarak göremiyor; zaten evlatlarını bir birey olarak göremiyorlar; evlat dediğin senin hayallerini gerçekleştirmekle, senin kararlarını yerine getirmekle yükümlü ikinci şansın - klonundur!!!
tabi birbirini suçlama dönemindeki en büyük iddia ben hiç karışmamdı.
sadece düğünlerine karar vermek için yarış-ve kavga etmediler, gelinlik, ev düzeni konusunda da.
sonra olayın merkezi, sebebi ablamla eniştemden çıktı; kendi aralarındaki kişisel yarış ve kavgaya dönüştü. ama bunun çocuklarına yansımaması mümkün müydü. çünkü sürekli evlat aranıp şikayet ediliyor, olaylar anlatılıyor; karşı taraf kötüleniyordu, suçlanıyordu.
sonunda işte onlar da benim ailem daha doğrusu annem , senin annen diye kavgaları vb yüzünden aralarının bozulmasına sebep oldu.
durum öğrenilince de neden boşanacaksınız, boşanmayacaksınız gibisinde kavgalara neden oldu.
çünkü anneler-kaynanalar yarışında evlenmek-düğün-gelinlik-ev-çocuk(torun) gibi şeylerden başka daha da herşeye karar vermek istiyorlardı; ne zaman nasıl kavga edeceklerine bile sanki.
tabi aradan iki yıldan fazla zaman geçmişti. şimdi bu kadar bitmeyen borç vardı kim ödeyecekti, eşyalar ne olacaktı, hem biz size boşanın dedik mi? tabanlı konuşmalar.
eniştemin annesinin başının etini yiyebileceği bir kocası ve bir oğlu ile kız kardeşleri de vardı. ama benim annemin elinin altında tabi ki bi tek ben vardım. ablamın başının etini yemediği zamanlar bana çemkirir ya da aynı şeyleri tekrar tekrar bana anlatırdı. ben zaten ablamdan dinlemişim ama yetmez bir kaç kere de annem anlatacak. zaten ben anca anlayabilirim hatta anlamayabilirim bile!!
ve fikir vermek, şöyle yapsan acaba demek, karışma demek, o da biraz haklı demek büyük suçtu aslında başkası olsan kellen vurulacak bir suç!!!
son mücadele boşanmayın mücadelesi oldu. o zamanlar ne telefon parası ödedik ve ne otobüslerde süründük. uçak yok muydu nazlı? mı dediniz. vardı elbet ama annem binmezdi; aman sanki ankara'ya kadar değmezmiş diye diz çürüttük.
bi ara o ilk 2 senesi evliliğin o kadar baş roldelerdi ki benim okulum bile önemsiz hale gelmişti. benim ankara'ya gidemeyeceğim zamanlar bile; ablamın hayatı söz konusuymuş ama ne sınavı?
bir kaç kere okulu kırıp ben de iştirak ettim anneme; gidince bir de yeni evlilerin evine çörekleniyorduk; bıraksam annem oraya yerleşecek çekmeceler, mutfak bile dahil herşeyi düzenleyecekti!! bu durumdan hem kendimi hem ablamları benim dersler kurtardı. benim gidemediğim zamanlar ise annem oralardan bana yetişirdi. erken eve döneceğim, kapıları kilitleyip yemek yiyip ders çalışacağım. sık sık kontrol edilirdi. telefon edip çalışmamı, konsantrasyonumu bölmesi hiç önemli değildi anneme göre. telefonda hem kapıları kilitleyip kilitlemediğim, yemeğimi yiyip yemediğim, dersime çalışıp çalışmadığım denetlenirdi her seferinde.
anne bi saat önce sordun ya!!! ama olsundu bir yalanım muhakkak çıkacaktı, nazlı böyle bir insandı aah ah bu kızı nasıl bırakacağım yalnız, ah bu kız nasıl evlenecek!! her dediğini yapıyorum işte ye kilitle çalış. ama yetmez muhakkak bir yanlışım vardır!!
beni de öyle çok boşlamadı yani; hatta hıncını aldığı bile oldu. dünürlere kızıp bana çemkirmesi gibi; aynı şeyleri defalarca dinlemek yetmez gibi. sen karışma ablam halleder demem ise işte bomba etkisiydi!!!
ablama bıraksınmış da kaynanasının her dediğini yapsınmış değil mi?
aranızda hangi dünürün dedeği olacak yarışması mı var?
ama ablama bıraksa, karışmasaymış, karşı taraf çok karışmasa bile ki mümkün değilmiş ablam tek başına yapamazmış?
işte ilk emeklilik hobisi; evlilik yöneticiliği=ablamın evliliğini yürütmek!!!
hani sadece kızım kendini ezdirme gibisinden konuşsa iyi; doyamıyor karışmalara; mutfak dolabını düzenlemek bile kaç sefer kavga konusu oldu. annem gidince düzenleyip bırakıyormuş, bir süre sonra kaynana gelip kendi düzenini oturtuyormuş, annem gittiğinde anlamış, ama çok yanlışmış annemin düzeni mükemmelmiş falan... evlilikleri bozulmaz mı; iki de bir eve gelen anne herşeye karışıyor ve diğer anneyle karşılaşınca da sürekli kavga ediyor.
yani boşanma aşamasına geldiler ama; hem onları boşanmaktan vazgeçirmek bir mesele oldu hem annelerin huylarından vazgeçmesi. çünkü kendilerini karışmıyor olarak görüyor, napıyorlarsa iyilikleri için diyor ve ne yaparlarsa yapsınlar kendilerini doğru ve haklı görüyorlardı.
bir müddet sonra eniştem ve babasının da çağrısı ve çabasıyla anneler arasındaki çekişme-kavga bastırıldı yoksa çocukların evliliğine mal olacaktı. aslında görünürde bastırıldı; gizli gizli çekişmeler halen sürmekte.
mesela bu çekişmede annemin bir türlü tam istediği kadar üstün gelememesinin bir sebebi de beni evlendirememiş olması. eniştemin kardeşi de evli değil. olsun ben dişil bir varlık olduğum için yaşım hep daha ileridir...ve ondan önce evlenmeliyim ki annem puanlamada önde olsun!! baak benim ikinci kızım da evliii, ne kadar da iyi bir evlilik hem de ben yaptırdım!! işte çekmecesinin ve mutfağının düzenine bile karışılacak bir ev daha!!!!
sonraki yıllarda bebek sahibi olamamaları bir mücadele ve kavga konusu oldu; bizimkiler sıkıntı-baskı ve üzüntüden salya sümük ağlayıncaya kadar. daha uzun mesele de özeti.
bu sefer hedef tahtasında ikinci çocuklar var!! bir an nce everip, çocuk sahibi yapalım yarışması hangi kaynana önce başarırsa o kazanacak adeta. tabi kimin evliliği daha iyi, düğünü evi vs daha güzel kimin damadı-gelini daha başarılı iyi falan...
tabi torun sahibi olsalar yeni bir yarışma başlayacak. kimin torunu daha muhteşem ve kimin dediği oluyor. ha ablamların olsa da kim nasıl yetiştirecek çekişmesi.
_________________________________________
heyecanlı biçim de patates de alalım nazlı!
bir süre sonra maydonozu da unutmayalım nazlı.
bir kaç pof ve turdan sonra domatesi fazla alalım ha nazlı!
yeni bir sigara daha yakıyor güzelse fasülye de alalım nazlı!
...vb vs
son zamanlardaki hatta çoğunlukla tek sosyal aktivitesi pazara gitmek. bize yetiyor!!!
bırak beni kendine bile yetmiyor da!
pazar günleri yaklaştığında bir heyecan, stres, sabırsızlık; sonunda sinir ay bir perşembe olamadı!!! diyor.
aşığıyla buluşacak yeniyetmeden beter bir heyecan. pazara gitmek ne heyecan verici. ben ise sıkıntıdan patlıyorum ve yorgunluktan. annem pazara daldı mı zamanı unutuyor, pazarın altını üstüne getirmek, tüm fiyatları ezberlemek, çok yavaş hareket etmek, elimin çok ağır olması bir yana bir de annemin sosyal-konuşma ihtiyacını giderdiğini dinlemem gerek. he diplerinde dinleyeceğim hem de eve gelince önce herşeyi baştan sona sonra da yorumlarıyla defalarca ta ki bir sonraki perşembe yaklaşıncaya kadar!
hemen almayacağız sebze-meyve. önce tüm pazarı turlayıp nerede ne var ve kaça öğreneceğiz. adeta bir sınav gibi aklımda tutmam gerek, unutursam adeta hainim!
bir ritüel gibi pazar alışverişi anneme. aynı anda her şey gerçekleşecek. hem sebze-meyve alınacak hem birileriyle sohbet edilip, ülke kurtarılacak, hem de bişeylerle övünülecek.
ah işte bir de ben evlensem de boynu bükük kalmasa!!
tabi karşılaşılan komşu kadınlarla birşeyler de yarıştırılacak....
hava hala sıcak, dışarı çıkılacak gibi değil; her perşembe pazar eve döndükten sonra der ki ay nazlı haftaya bu kadar erken saatte gitmeyelim! 18.00dan sonra gidelim ha nazlı!!
ama o gün gelip çattığında pazarına kavuşmak için sabırsızlanır ne 18.00ı? saat 15.00ı zor ederiz.
anne yanıyor dışarı valla güneş çarpar demesem öğlen koşarak gidecek.
bi keresinde erken gitmeye çözüm arıyordu; benim fularlarım varmış ya ıslatıp nemli nemli boynumuza alsak;
sonra yıkarız ha nazlı, hem boynumuzu hem yüzümüzü sileriz, ensemizi de!!
anne biz tarlada ırgat mıyız yaa? oldu olacak kafamıza takalım, köşelerinden düğümleriz!!
olsun ama sıcak napalım?
boynunu tutulur anne! ne klima ne vantiratör kullandırıyorsun ıslak fularla hasta olursun!! (belinden sonra boynunda da fıtık çıktı)
haa, napalım şapka takalım!
şapkamız mı var?
yok mu? senin plajda taktığın vardı ya?
(fi tarihinde bir gezi de ucuz diye bana kocaman hasır bir şapka aldırmıştı)
plaj için o ama?!
başka zaman takılmaz diye bir kural mı var? şemsiye mi açsak sevmem ama...
beklesek biraz daha!!
ay nasıl gideceğiz nazlı nasıl gideceğiz????
her seferinde demiyor musun daha geç gidelim diye?
diyor işte ama boşuna;
hatta sabahtan sabırsızlanmaya başlıyor, aşığına kavuşacak... bu bir macera ve sosyallik!!
aslında sabah erkenden gitseymişiz....
tabi hep benim suçum!
alışveriş saatler sürer; bütün pazar gezilip fiyat kontrolü yapılacak ama ağır ağır!!! birileriyle ağız dalaşı, ders verme, ülkeyi kurtarma konuşmaları, karşılaşılan hanım komşularla yarış, ders vermece; pazarcılarla bu niye pahalı diye tartışma; ardından tarım sektörüne düzenleme getirme çalışmaları.
bir gün birinin aklına uyup kilolarca domates alıp kendi salçamızı yapmaya niyetlendiydi.
zor vazgeçirdim. iki kişi ne kadar salça tüketecek?
____------------------------------------------____
şimdiden hazırlıklara başladı; ne alınacak, hangi yoldan gidilse daha iyi olur planları. ve giderken ne giysek planları!!! hem kendinin hem benim ne giyeceğimize karar verdi bile.
yazlıkta odam yok, salonun köşesindeyim, haliyle dolabım da yok. tek bir dolabı kullanıyoruz. bu da annemin hem hoşuna gidiyor hem işine geliyor; böylece nelerim olduğunu ve ne giyeceğimi biliyor, gözünün önünde ve bu yüzden kendi karar vermek istiyor. dolabın kendi odasında ve kontrolünde olması onu memnun ediyor; hatta banyo havlularının da böylece ne sıklıkla duş alacağıma da karışma bahanesi hazır... hatta banyodan kaldırıp kendi şifonyerine koyuyor ki o yattıktan sonra duş alamayayım; o uyurken odasına girmem onu korkutuyor ve sinirleniyor diye ne duş alabilirmişim ne saçımı kurutabilirim. kızıyor gürültü yaptın diyor kurutma makinasını aldım diye... kendi gecenin körü tuvalete kalkıyor bir gürültüyle her köşeyi tutmuş başbelası sehpalara toslayarak ve sesli söylenerek... beni uyandırıyor ama ben annemden sonra yıkanamam!!! o yatmadan çok önce havlularımı ve temiz giysilerimi hazırlayıveriyorum ben de!!!!
annem çok mantıklı ve fedakar; benim hiç düşünmeme gerek yok bak!
dönerken nereden dönsek? herşeyin planlı olmasına bayılır. amaaa süre tutamaz. öyle hemencik pazardan dönmek olmaz. saatler geçecek... aslında önceden ne alınacak kararlaştırır kafasında ama pazara gidince anlayışlı anne gösterisi başlayacağı için; zaten alınacaktır ama dönüp alalım mı nazlı diye sorar. mesela ben almayalım bu sefer desem de almasak bir hafta dırdır eder; ne güzel olurmuş alsak yermişiz, ama ben almayalım demişim!!
bıraksam öğle sıcağında çıkacak!! özlemiş sevgilisini sanki kavuşmak istiyor bir an önce!
halen evin içinde elinde sigara dolanıyor, heyecanlı, stresli, hemen olsun istediği ama hemen hemen!
daha yeni tartıştık sigara dumanı diye ama umrunda değil; heryer açıkmış işte!! benim için üşütme riskini göze almış oysa bu yaşta üşütmesi bile tehlikeliymiş!!! sigara dumanıyla beni tehlikeye attığını hiç düşünmüyor; söylesem benim hüsnü kuruntum! hastalık hastasımıymışım neymişim!
hala sigara-konuşma-dolaşma-plan yapma sürerken aniden durdu kaldı; geceleri açıp yatak olarak kullandığım kanepenin ayak ucundaki sehpanın üzerine bakıyor.
nazlıı bu ne???
bu ikinci ama aslında daha eskiden bir kere daha sormuştu. şarjlı diş fırçasını saklama kabına her zaman hayretle bakıyor, ne sandıysa artık!! geçen sefer de hayret ve şüpheyle sormuştu. herhalde tv'de gördüğü bişeye; vibratöre benzetip şok geçiriyor ve korku şoku!!!
şarjli diş fırçasının kabı ne olacak!
yaaa!
... ay çok sıcak ince bir şey giymek lazım ha nazlı!!
sen de şu ince kaprinle mavi tişörtünü giy, çıkarayım mı dolaptan?
(dolap kendinin, ben izinle çıkarabilirim!)
bir de böyle hem kendi karar verir hem de bana iyilik ediyor ya da bazen aslında benim fikrimmiş numarası yaparak yutturmaya çalışır.
mesela;
sana yeşil elbiseni çıkarttım nazlı, diyordun ya çok az giydim şimdi giyebilirsin işte tam yeri! değil mi?
(diyelim sen başka bişey giyeceksin, canın öyle istiyor, karar vermişsin. ama çok yanlış karar! salak nazlı!)
aa bunu mu giydin? hani yeşil elbiseni giyecektin?
bozulur. neden kendi karar veremiyor buna da. ay gerçi hiç karışmaz hiç.!!!
dolap kendi odasında ya; aynı anda giyinip soyunmamız lazım!!! senkronize.
nazlı sütyen giymedin mi???!!!!
giydiim.
hani nerde???
işte içimde anne.
hani ya askısı görünmüyor da!
askısız bu straplez.
durmaz ama orada düşmesin!
oturuyor düşmez. her zaman giyiyorum ya.
şeffaf askı tak en iyisi düşer müşer, insanı tedirgin eder düşer mi diye düşünmek!
düşmez özel yapılmış bu oturuyor anne.
pazara gideceğiz o kadar hareket yapacaksın açılırsa ya düşerse ya.
anne oturuyor iyice dedim ya!!!
aman iyi senin yüzünden tedirgin gezeceğim!!!
aynı dolabı ve odayı kullanmanın bedeli bu. ama annem çok memnun bundan sonra burada yaşayacakmışız!! ne güzelmiş!! e boşuna mı kalorifer döşetme çilesiyle uğraştık abone olduk?? burada yok. haa doğru ama olsun bu kış bı deneyelim nazlı diyor...
ben kanepede rahat edemiyorum ama takan kim.
merkezden ve kırk yılda bir görüştüğüm bir iki arkadaşımdan da uzak!!! oh kızım bana kalır!! hiççç çıkmayız evden market hariç. balkondan bakarız; tv izleriz!! bize yeter!!...
....
saat 14.40 annem artık iyice sabırsızlanlamaya başladı. saatlerdir volta atıyor, yeni aldığı kararları bildiriyor. bamya alsak mı nazlı iyi olur?
olur alalım.
limon da alalım.
iyi alalım.
mutlu ve heyecanlı... sosyalleşecek! ama sevgiliye kavuşur gibi.
14.45
nazlı hazırlanmaya başla artık anca.
hani 16.00dan sonra gidecektik.
e tamam anca hazırlanırsın sen hadi başla.
biraz sonra başlarım.
14.48
nazlı başla artık hazırlanmaya!
anne daha çok var.
anca sen!!
düğüne mi gideceğiz bi kot bi tişört!
olsun sen anca!
(her dönüşte 18.oodan sonra der ama pazar gelip çattı mı saat değişir. önce 17.00 gibi der, sonra sabredemez 16.30 olur, sonra tez gidip dönelim evimize der illa saat 15.00da çıkılır! o saate kadar bile akla karayı seçiyor! sonra da yol boyunca sıcaktan şikayet eder.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder