Az önce peynir çeşitleriyle ilgili bi belgesel-program izledim. Aklıma geldi çocukken merak etmiştim otlu peyniri.
Annem yiyemezsin dedi.
-Niye acı mı?
+Hayır.
-Ee???
+Yiyemezsin nazlı?
-Neden?
+Bem bilirim yiyemezsin.
Ama bir açıklaması yok belliydi ki kendi sevmiyor. Ama zaten bizi kendi doğurdu ne zaman acıkırız, doyarız, üşürüz, tuvaletimiz, uykumuz gelir kendi bizden iyi bilir.
Eskiden de bana yemek yedirmesi bir savaştı, bana hep daha çok yemek yedirmek kazanılmış bir zaferdi adeta.
Sürekli yiyebileceğimden fazlası konurdu tabağa ve bitirmem buyurulurdu. Anne yiyemem çok diyebildiğim zamanlarda bile; daha küçükkense zorla ağzıma tıkmaya çalıştığını hatırlarım, iki yanağımdan sıkıştırarak ağzıma yemek tıkardı ağlardım ağladığım için azarlanırdım üstüne. Daha büyüyünce de yemek için bir baskı sürekli; o tabağındakl bitecek nazlı! 7 yaşındaki 40 yaşındaki birinin mide kapasitesine sahip değil ki yesin; ama yiyecek! Doymaz! Annem bilir! üstüne de meyve yiyeceksin! Sıkıysa yeme. Sonra da sınav stresinden tam istediği kıvama geldim; sürekli tıkınan kız... Gelsin kilolar büyüsün göt göbek.
çok memnundu o yıllarda; boş zamanlarında pasta, börek, kek, kurabiye yapma hobisiydi ve ben de hepsini yiyecektim ve yiyordum da... oh ne güzel hem inek hem şişko hem sivilceli hem stresli!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder