14.02.2013

çıkmadan önce ye!

-'çıkmadan önce yer misin?' ya da -'çıkmadan önce ye!' diye peşimde annem.
dışarı çıkacağım ve aç kalacağım!! sanırsın uzun yola gidiyorum, ne bileyim kıyamet sonrası bir dünya var dışarıda, ya da günlerce dönmeyeceğim, hatta sanki kilometrelerce koşup ağır spor hareketleri yapacağım, futbola yazıldım da futbolcu antrenmanı yapacağım...
altı üstü bir kaç saatliğine çıkıyorum. ve zaten çıkmadan yarım saat önce öğle yemeğini yedim...
taco balls: 1 pkg, jumbo crescent rolls, 3 oz cream cheese, 1/2 mexican shredded cheese, 3/4 c shredded chicken, 1/3c taco sauce, 2 tsp, taco seasoning mix, 1/4 c cheese for sprinkling.350 oven 10 min or til golden, ( put cream cheese and shredded cheese in the microwave and nuke for 30-40 sec till softened and add other ingredients , roll in crescents and bake!!
bu aralar gene bana bir şeyler yedirmeye çalışma seansları patlak verdi.

yemek istemeyince de nasıl da uğraştığını bunu hazırlarken, ne emekler sarf ettiğini ama benim hiç kıymet bilmediğimi söylüyor. yemeyeceğimi bilmesi gerekirken.
 ya da -'artık rejimde değilsin ki!!' diyor.

iyi ki fazla kilolarımdan kurtuldum, ha ha artık onları geri alabilirim!!

rejim bitti evet ama yemek yeme alışkanlığımı değiştirdim bunu anladığı yok. 3 beyaz yasak. sırf bu şekilde kurtuldum fazlalıklardan. şu bu diyeti yapmadım.

çay kahve şekersiz ya da şöyle ucuyla atıyorum artık.
 zaten yemekleri çok tuzlu yapmayız ama artık ayrıca üstüne ekmiyorum tuzu. ekmek desen az ve kepekli yiyorum.

bir de annem sabote etmeye kalkmasa..
gene börek, çörek, kurabiye yapmaya başladı fazlasıyla.
 böyle dönemleri var annemin. sıkıntılar basınca bir şeyler yapar dönem dönem.

rejimim bitmiş yiyebilir mişim artık dilediğim kadar!! bir de tek başına başa çıkamayacağını düşündüğü zaman ve o sıra teyzem bizdeyse ağız birliği ediyorlar.

esas gençken yenirmiş yaşlanınca yiyemezmişim, teyzem benim yerimde olsaymış ohooo dünyaları yermiş!!

+"ondan tombulsun teyzoş"

e gençlik bahane, alışkanlığa dönüşüyor ve hayatta tek zevk aldıkları şey tıkınmak oluyor. doymanın ve gereksinimin ötesinde bu artık... sonra işte gençken alışınca bırakamıyor, alıyolar kiloları, kalp, şeker, tansiyon, kolestrol...

son zamanlarda her gün yapıyor, yapma ya da azıcık yap ben yemem diyorum. hiç oralı değil ya da azıcık yapmanın ne alemi varmış? azıcık bir şey için o kadar uğraşa değer miymiş.


böyle bir iki dilim değil tonla yememi bekliyorlar hemde...

teyzemde kilo, yüksek tansiyon ve kollestrol var az yiyebiliyor, annemde şükür pek bir şey yok da mesela reflü var, öyle pek kilo almaz ama çok yiyince tıkanıyormuş.
Cinnamon Cream Cheese Rolls
ee hedefte ben!! ben yiyorsam zevk ve mutlulukla bana bakıyorlar...

ben de hadi bir küçük parça yiyeyim desem yetinmiyolar ki, aa daha ye daha!! aa niye beğenmedin mi? o kadar uğraştık nazlı!!


ne var azcık kilo alsam sanki, gene rejim yaparmışım. diyorum ki ben yeme alışkanlığımı değiştiriyorum ki sizin yaşınıza gelince bu tip sağlık sorunlarının oluşmasını biraz olsun engellemiş olayım. abur cubur yok, ihtiyaç kadar.

amaan olsunmuş, bilmem kim varmış, zap zayıfmış, gençliğinden beri çok dikkat eder spor yaparmış ama gene de tansiyonu varmış, bilmem nesi varmış...vs. e yani madem olacakmış illa yiyeyimmiş gitsinmiş, hayatta başka ne varmışmış ki!!

işin ucunu kaçırıp kilo alsam da var ya kalçamla alay ederler! oldu bu!!


ben üniversiteye hazırlandığım yıllarda, aman ders çalışayım bölünmeyeyim diye ne uğraştı annem. neredeyse nefes almamı bile zaman kaybı olarak görecek hale geldiydi. uykumu bile azaltıp ders çalışmalıydım, hani kolumdan tutup sürükletmiyorum ama bu defa çenesine vuruyor. biraz dinlenmeye kalksam da görse dırdır ediyordu..
bir deneme sınavı öncesi beni odamın dışında gördü kıyameti koparttı! ne efendim nasıl zor ödeniyormuş o paralar haberim varmıymış, ne vefasız kızmışım bencilmişim, altı üstü bir kaç ay dişimi sıkacak mışım, daha ben çalışmamak için bahane arıyor muşum, hiç kıymet bilmiyor muşum, ben bölünmeyeyim, dikkatim dağılmasın diye koca evle tek başına uğraşıyormuş... bombardımanı hazırda tutup açığımı bekliyormuş aslında.

sadece tuvalete gitmiştim ha. sonra da meyve almak için mutfağın yolunu tutmuştum. zaten zombi gibi olmuşum beni bu laflarla delirtti!! köleyim sanki, ders çalışma kölesi! insani ihtiyaçlarım falan olamaz. sıkılamam da ben ne anlarım daha çok küçüğüm sıkılmak, bunalmak falan ne bileyim...hep böyle ima eder de...

bu kadar sıkılacak ne varmış, daha hayatta ne zorluklar varmış!!

odamdan da hiç çıkmayayım, neredeyse sonda bağlayacak bir tarafıma çalışma masasından hiç kalkmayayım diye.

kavga çıktı tabi. siniri bozuk, ev hapsine çarptırılmış bir çeşit köle gibi bir ergene hain muamelesi yapıyor tuvalete gitti diye!!

daha lafları bitmiyor felaket senaryoları yazıyor. sırf o gün oyalandım diye bir soruyu öğrenemeyecek, üniversiteyi kazanamayacak ve mahvolacağım, asla mutlu olmayacak, cahil kalacak, iyi koca bulamayacak, ve hayatım bitecek!!

cidden hiç aralıksız ders çalışılabilir sanıyor, sadece o hazırlayıp çağırınca ya da kalkmayayım diye meyve ya da yiyeceği odama getirince yiyebileceğim.. ve odama o kadar çok börek çörek vs getirdi ve yedirdi ki...

bir kaç ayda 12 kilo almışım. aman bir dışarı çıkmak isteyeyim, ya da bir tv izlemek falan oho kavga... banyo yapmamı bile uzun buluyordu.
kilo almamı da şikayet edince ders mi önemliymiş bu mu??

 üniversite hazırlık yıllarında, sonra üniversitedeyken, ardından kpss falan, yüksek lisans sınavlarına falan çalışırken de aynı yöntemi uygulamaya çalıştı ama başarılı olamadı. o zamanlar evden dışarı adımımı atmamı istemeyen kadın da son zamanlarda beni göndermeye çalışır oldu bi ara...

yarım saatte bir kapımda 'bu gün çıkmayacak mısın?'

çıkmam için bahaneler arardı, sıkılmamış mıyım. hele bir sıkıldım diyeyim beni markete yollamaya çalışırdı. bir de bunun değişiklik olduğunu iddia ederdi. tee uzakta bir markette değil ha iki sokak aşağıda...

okurken evlenecek birini bulamamışım markette bulabilir mişim. umudu bu idi!!

bir gün böyle dedi hiç beklemediğim bir anda, neden olmasınmış markette de karşılaşabilir mişim evleneceğim adamla!!
yahu dedim üniversitede arkadaşlarımla vakit geçireyim diye uğraştım, sen de çıkmamı, sosyal olmamı hiç istemez, engellemeye çalışırdın. ama o zaman derslerimden olur, okulu bitiremez mişim! ya okulu bitirip diplomamı alamazsammış?? yaa!
e dedim işte ablam ikisini birden yaptı şanslı kerata! hem asistanıyla evlendi hem okulu başarıyla bitirdi. hem evlilik hem ev hem okul. ben niye yapayayımdı ki!

evin küçüğüyüm diye aptalı da mı olacağım ya!!

bazen de her şeyin bir sırası olduğunu iddia eder. önce ciddi ciddi çalışıp okul bitirilecek, öyle gezme eğlenme aşk meşk falan engel okul bitirmeye, sonra ciddi çalışılıp uğraşılıp iş falan bulunacak, iş oturacak sıra evlenmeye gelecek!!!

e dedim görücü usulü mü verecen beni? bu kadar ineklersen kimle tanışacan, kimi tanıyacan ki?

görücü usulüne karşı bir de!! başarılı sonuç vermiyormuş hem de öyle istemediğim biriyle evlenmemi istemezmiş, mutlu olamaz mışım..

a canım okulda bulamayınca bulunmuyor öyle kolay kolay işte diyorum. ona göre market ve pazarda bile bulabilirmişim kader belli olmazmış. hala iddias sürüyor yani okul zamanları biraz sosyal olmaya çalışmamı hata olarak görmeye devam ediyor. ya okulu bitiremeseymişim?? o kadar mi şaşkınım yani? okuldan atılacak kadar kopacağım ve geri dönüşsüz olarak üniversite mezunu olamayacağım!!! kabus senaryosu bilmem kaç!!


şimdi kendi üniversite mezunu değil ya sanıyor ki işte mutluluk bu, üniversite mezunu olmak yetiyor mutluluğa... bu sadece bir adımı ve sonsuza kadar bunun için göbek atacak kadar bir tür mutluluğa sahip olmuyorsun ki...


hayır ben zaten epey çalışkandım ama bir taraftan da keyfime de düşkünümdür. bir yerden sonra kafa almaz olur, okusun yani gözün okur ama beyindeki bir noktaya ulaşmaz adeta, kilitlenmiştir. işte sürekli ders çalışılmaz ki.. ama gel inandır bizim anneyi.. niyeyse üniversiteyi kazanamamam ve mahvolmam an meselesi. sanki sadece bir kere sınav şansım var...

o zamanlar yavrum mp3 mp4 ayfon falan mı var? cd çalar kaset çalar falan var.. işte artık beynim uyuştuğunda beni erken yatırmaya mecbur ettiği zamanlardaki gibi müzik dinleyip kafamı boşaltırdım. ama bu da onu deli ederdi. bir gün arıyorum yerinde yok cd çalar...yer yarılmış içine girmiş.

meğer ben yokken alıp saklamış. dikkatimi dağıtmasına izin vermeyecekmiş!!

hele bir karşı çık anında karşında korkunç kabus senaryoları, sınavı kazanamamaktan arabistan çöllerinde susuz kalmış bir göçmene kadar uzanabilecek gibi geniş bir korkunç hayal gücüne sahip anne sana bir hikaye anlatır!!
sınavı kazanamayacak mahvolup ölecek, dilenci olacak, hasta olacaksın!!
dayakçı koca seni öldürecek ya da...vs vb.

ha bir de üniversite okuyan ve başına garip, ya da korkunç şeyler gelen insanların hikayeleri var ki....

gezmek isteme, eğlenmek, güzel olmak bile isteme sadece ders çalış, bir ot ya da bir bilgisayar, bir robotsun bir genç kız değil!!

zaten sinirim bozuk, evin pardon odanın içinde hareket alanı yok, yıllarca okul diye bir koşuşturma yaşamış ve ardından bu düzen  bitmiş ve sürekli tıkınman bekleniyor ayrıca.. harap olmuş sinirim tek zevkim bir kaç adet olan cdlerimi dinlemek. yoksa yaşadığımı bile hissetmiyorum yani. günler nasıl geçiyor bilmiyorum.
arada bahaneler bulup çıkıyorum tabi, ya bahane ya yalan. o da dershanenin kantininde ders çalışcam diye ama bir yandan da arkadaşlarla gülerek vakit geçirmek. sınav sorularına bakarken kıkırdamak..
var ya aslında en iyi hatırladığım bilgiler böyle zamanlarda baktıklarımız...


üstelik tüm bunlarla beraber yeni yetmeliktesin...

artık bu cd çalarımın elimden alınması bardağı taşıran son damla oldu!
ki bütün damlaları kendi bir bir eklemişti zaten.

sürekli dershane ve ev arasında, hiç bir boşluk neredeyse yok sivilceli ve şişkoyum.
e bu durumda çıldırmanın eşiğine getirdi beni. ben zaten kendimi strese sokmuyor değilim ki. ama anlayan mı var ona göre ben bol keseden boşuna zaman harcayan, kıymet bilmez biriyim. ooohhh ne rahatım. bir sınavı kazanamayım da hayatım mahvolsun! o zaman ne yapacak mışım?? yaaa..

hep böyle diyaloglar..
ablam o sırada hem evlilik hem okulu bir arada götürmeye çalışmaktan kendi dünyasında tabi. zaten olmasa da cesaret edip ciddiyetle boğuyorsun nazlı'yı anne falan diyemez. ne şiş yansın ne kebap durumunda o hep.

ha tabi kendimi yalnız hissetmem de cabası, e okul arkadaşları biraz dağılmış, dershanedekilerle sınırlı görüşüyorsun ve yıllardır odanı paylaştığın ablan da uzağa gitmiş, ha bir de evlenmiş dönmeyecek de..

maalesef bizim evde genç kız ruhundan anlayan yok. küçüksün daha lafıyla çocuk yerine konuyorsun ama çocuk ruhundan da anladığı söylenemez...

sıkıntıdan ve tıkınmaktan öyle bir sivilcelendim ki bu kadar olur. tabi hormonlar da. insan kendini berbat hissediyor.

ama tüm bu sıkıntı ve baskıya karşın sinirli olmam da doğru değilmiş, normal değilmiş!! anneme göre.
ne varmış bu kadar sinirlenecek? altı üstü ders çalışacakmışım başka bir şey yapmam gerekmiyor, benden istenmiyormuş.

şu evden çıkmayan, ders çalışmatan delirip kitapları fırında yakan ve az daha yangın çıkartacak manyak komşu kızına dönüşmemi istiyorsun herhalde dedim!!


hiç olur muymuş mutlu olayım istermiş, bunun yolu da üniversiteye gitmekmiş!!

bir önceki gönderide yazmıştım insanlar kendinde eksik olan-kalan şeyin insanı mutlu etmeye yettiğini sanıyor.
üniversiteye gittim, yüksek lisans bile yaptım ee şimdi mutluluktan uçuyor muyum??

o zaman tabi sen benim cd çalarımı nasıl alırsın diye bir kavga çıktı. ama o bardağın taştığı son damlada ben tüm birikmişleri boşalttım. artık psikolojim zaten kötü, hem kavga edip hem bağırıp hem de ağladım. öyle böyle değil ama sinir krizi geçirdim resmen.. 17-18 yaşında


ee sonunda doktorluk oldum tabi..
sırf sivilce olsa migrenim de o yıllar başladı. yumurtalığımda küçük bir limon büyüklüğünde kist çıktı bir de. küçüğüm diye ameliyat yerine aylarca ilaçla tedavi oldum. migren ve sivilce olsa iyi stresten tansiyonum o yaşta o yaşa göre epey yüksekmiş. 15e 9 falan...

daha bir de doktora kendini savunuyor, ev işinde yardım falan hiç bir şey beklemiyormuş benden, yemeğimi ayağıma getiriyormuş, meyvemi soyup veriyormuş, başka da bir şey demiyormuş, sadece sınava çalışsın istiyormuş kızı ama o kız gidip ağlama krizi geçiriyormuş!!

doktorda çok üstüne gitmeyin hassas yaşlar, bak migrendi bu yaşta tansiyondu, kistti..
bir şey yapmıyormuş ki!!
beni  e kendimi savunamam sanıyor başkasının yanında.

resmen hapisteyim, tuvalete gitmem bile suç. sürekli korku hikayeleri duyuyorum. müzik çalarımı bile almış. sürekl ders çalışılmaz ki dayanamıyorum yaa, kafam bir yerden sonra yoruluyor.. diyorum.

ha bir de gözüm bozuldu o yıllarda.

doktor dünyaynın sonu değil ya bu sene olmazsa seneye olur sınav, bu kadar germeyim çocuğu diyor. germiyormuş ki? deneme sınavı puanımı bile sormuyormuş ki! gizli baskı yapıyor tabi kanıtlanamayacak!! bende böyle dedim!


neyse işte biraz gevşemek zorunda kalıd ama artık gözünde dayanıksız, güçsüz biri oldum. tabi herkes baskı ortamında çalışamaz bu bir gerçek. kişilik meselesi.
ama benim kişiliğim olması beklenmiyor ki sadece ders çalışayım yeter!!benim gibi küçücük bir kızın neyine kişilik falan!

huylu huyundan vazgeçer mi.. sadece ben bildiğini okumaya başladım, böyle yapmazsam delireceğime kanaat getirdimn dedim. ders çalışıyorum ben sen benim yöntemime güven dedim. aslında güvendiği falan yoktu. ona göre kendi haklı çıkacak ve ben mahvolacaktım... o zamanlarki düşüncesi buydu. söylemiyor ama belli ediyordu. ben ablamdan daha dayanıklı, sezgi gücü yüksek biri oldum ama hep ben aptalımsı ve güçsüz sanıldım niyeyse. herhalde benimle mücadele gerekiyordu daha zevkli .ablamsa hemen pes eder, kendini pek savunmaz, çok da ihtiyacı olmadı, zevk ve yöntemleri konusunda kararlı ve ısrarcı değildi ya da yoktu. işte bir tek evleneceği zaman nasıl olduysa bir inat bir iddia bir ısrar ve ikna gücü geldi...aşık olması gerekirmiş demek...


bir de kızlarına hiç bir konuda hiç baskı yapmadığını iddia etmez mi birilerine. zorla yaptırtmıyor diye baskı olmadığını zannediyor.
en çok benle uğraşmasının nedeni herhalde ablamın söz dinleyen, hep başkalrının dediğini yapan, kolay yönetilebilen biri olmasıydı. yönetme duygusunu tamamlayacak bir ben kalıyorum geriye... mücadeleyi sever de kendisi..

..............................

şimdilerde de yedirme işinde, peşinde.
ne istiyorsun diyorum 100 kilo olayım da kimse dönüp bakmasın, beğenmesin, evlenmeyeceğim garanti mi olsun* ya da bu şekilde kriterimi en aşağıya çekip mecburen mi yaparım bir evlilik?

tek derdim evlilik miymiş!! bu konuları da öyle açık konuşmayı sevmez, hani evlilik cinselliği çağrıştırır mazallah!

bunları okuyan benim didişmeye bayılan tipten kız olduğumu sanır. değil oysa. sadece mecbur bırakılınca. kız arkadaşlarımla yada genel olarak arkadaşlarım ya da olmuş bitmiş de olsa neyse de erkek arkadaşlarımla da öyle didişip duran kavgacı biri olmadım. annem beni mecbur bırakıyor...

hayı kendimi tamamen teslim etsem de sıkılıp beni suçlayacak bir şey bulur çocukken ki gibi.
 hani kararsızım fark etmez diyorum o zamanlar bir şeye, kızıyordu biraz kararlı ve kişilikli olmalıymışım nutku çekerdi haa!!

aynı durumdaki ablama da aynı lafı eder, etmez değil. ama o alınmaz buna. ya da bir cevap bulamaz verecek. alt manasını falan anlamadığından mıdır nedir.
ben bu durumda ha ben kişiliksizim ha? derim mesela. ama bir konuda kendi fikrini savunsam  da inatçı ve söz dinlemeyen oluyorum derim, ki demiştim. bir durumda. kararlı ve kişilikli mi olayım yoksa hep senin dediğini yapan söz dinleyen mi? ne yapsam bir kulp buluyorsun takacak. da dedimdi. bu defada kavgacı oldum.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder